ust_banner

sol_blok

ANA SAYFA
 
KURAN-I KERİM

HADİSLER
İNCELEME - ARAŞTIRMA
GÜNDEM YAZILAR
BAŞKA HAKİKATLER
MİFTAHU'L-CENNEH
(Cennetin Anahtarı)
<< Tamamını Oku >>
 
EKÜMENİK KUTSAL KİTAP
<< Tamamını Oku >>

Apokrif Kitaplar

Kitab-ı Mukaddes
 
Linkler
İletişim

"(Resûlüm) de ki:
Ey Ehl-i Kitap!
(Yahudi ve Hıristiyanlar!) Sizinle bizim aramızda müşterek olan bir söze geliniz: Allah'tan başkasına tapmayalım; O'na hiçbir şeyi eş tutmayalım ve Allah'ı bırakıp da kimimiz kimimizi ilahlaştırmasın. Eğer onlar, yine yüz çevirirlerse, işte o zaman; 'Şahit olunuz ki, biz Müslümanlarız' deyiniz." (Âl-i İmran S., 64)

ALEVÎLİK NE DEĞİLDİR?
/ 4 /
Hakkı Bayraktar

< Geri 1-2-3-4

Ayrılık Nasıl Giderilecek?

Sünniler ve Aleviler arasındaki tehlike boyutuna çıkarılan sun'î ayrılıkları, -temel Islami itikadı bozmayacak düşünce ve farklı yorumları tabii karşılayarak- hepimizin ortak ve yegane kaynak kabul ettiğimiz Kur'an ve Sünnetin ışığında çözüp gerçek kardeşliğe ulaşabiliriz. Ancak son zamanlarda Alevilik üzerine medyada yapılan tartışmalarda, -maalesef- Kur'an'ın açık beyanları da çarpıtılarak hatalara mazeret üretilmektedir.

Bir televizyon programında(atv, 11 Ekim '94 akşamı Z. Livaneli'nin sunduğu program) bir Alevi yetkili şöyle diyordu:

"Biz Kur'an'a inanıyoruz; ama zâhirine bakmıyoruz. Bâtınî yorumunu kabul ediyoruz. Mesela; Kur'an, 'hırsızlık yapanın elini kesin' diyor. Sünniler, bunu testereyle kesmek anlamışlar. Biz edeple, eğitimle keseriz..."

Kur'an'daki muamelât ve ukûbâtla ilgili hükümlerin zahiri boyutları yanında batınî/manevi boyutu elbette mevcuttur. Ancak emirleri, yasakları ve cezaî hükümleri işimize geldiği gibi tek boyutuyla ele almak Kur'an'ın ruhuna ters düşer. Çünkü Kur'an, dünyada ve ahirette fert ve toplumun mutluluğu için her türlü tedbiri almıştır. Insanları cezalandırmadan evvel suça sevk edecek yolları Kur'an tıkamıştır ve sosyal adaletin temini için bütün tedbirlerin öncelikle uygulanmasını istemiştir. Buna rağmen bir suç işlenirse yine adalet gereği cezasını bildirmiştir.

Hal böyle iken; "her türlü hırsızlığa, soyguna, rüşvete, cinayete, kaçakçılığa, fuhuşa vs. hiçbir cezai müeyyide, zahiri-maddi yaptırım uygulanmasın" mı, denilmek istenmektedir? Bu suçları irtikab edenleri hangi edep ve eğitimle yola getireceksiniz; veya bu edep ve eğitiminiz, haksızlığa uğrayanların haklarını yerine getirebilecek mi? Bir hukuk sistemi olmasın mı? Hz.Ali(k.v.) devlet başkanlığı sırasında kimseye cezaî müeyyide uygulamadı mı?...

Aynı programda bir başka Alevi yetkili; "Kur'an'da beş vakit namazdan bahseden hiçbir âyet yoktur," diyerek namaz kılmamalarına mazeret arıyordu.

Kur'an'da, namazın belli vakitlerde müminlere farz kılındığından bahsedilir. Işte ayet: "Şüphesiz namaz müminler üzerine belli vakitlerde farz kılınmıştır."(en-Nisa, 103) Bununla birlikte bu belli vakitlere ışık tutan bir ayet de şudur: "Gündüzün, güneş dönüp gecenin karanlığı bastırıncaya kadar(belli vakitlerde) namaz kıl; bir de sabah namazını (kıl). Çünkü sabah namazı şahitlidir."(el-Isra, 78)

Müfessirlere göre bu ayet, beş vakit namazı ifade etmektedir. Şöyle ki; güneşin dönmesi, yani zeval vaktinden sonra öğle ve ikindi namazı, güneşin batmasından sonra akşam ve yatsı namazları vardır. Sabah namazı ise ayrıca zikredilmiştir.

Öte yandan, Kur'an'da yüze yakın ayette emredilen namazın kaç vakit, kaç rek'at ve ne şekilde kılındığını, "canlı Kur'an" olan Allah Resulü ve güzide sahabesinden öğreniyoruz. Hz.Ali de, beş vakit namaza ve mescitlere bağlı âbid bir zat değil miydi?..

Bir Alevi olarak, hem Hz.Ali'nin camide namaz kılarken öldürüldüğünü beyan edeceksin, hem de bugün onun yolunda olduğunu iddia ederek namaz kılmamaya ve yine Kur'an'ın emri olan orucu tutmamaya mazeret arayacaksın! Bu durumu gerçek Alevilikle nasıl bağdaştırabiliriz?..

Başka bir Alevi, yetkilisi de, - yine aynı programda - şunu söylemişti: "Emeviler zamanında Hz.Ali ve Ehl-i Beytin aleyhinde bulunuluyor ve camilerde aleyhte konuşuluyordu. Onun için Aleviler, camileri terketmek ve cem evleri kurmak zorunda kaldı."

Emevilerin belli dönemlerdeki zulüm ve haksızlıklarına elbette sahip çıkmak durumunda değiliz. Ancak o dönemde yapılanlar yüzünden, çağlar boyu bütün dönemlerde camiye karşı tavır almak ve namazın esasını kaldırarak bir takım gösterileri onun yerine ikame etmeye çalışmak ne derece doğru olabilir? Bugün Emeviler döneminde yaşamadığımıza ve hiçbir camide de Hz.Ali ve Ehl-i Beyt aleyhinde konuşmak şöyle dursun; aksine onların yücelik ve faziletlerinden bahsedildiğine göre; bütün Alevi kardeşlerimizin camiye ve namaza koşmaları gerekmez mi? Geliniz, tarihin belli dönemlerine küsüp çağdaş fitnecilerin(çağdaş Ibni Sebelerin) ekmeğine yağ sürmeyelim!..

?Bugünkü Aleviliğin, Yesevilik ve Bektaşilikle Ne İlgisi Vardır?

Anadolu Aleviliğinin köklerinin Yesevilik ve Bektaşiliğe dayandığı ve onların bir devamı olduğu da iddia edilmektedir.

Kurucusu Ahmed Yesevi(ö.1116) olan Yesevilik, Kur'an ve Sünnete sıkı sıkıya bağlı bir meşreptir. Ahmet Yesevi'nin; "Bir vakit namazını terk edenin domuzdan farkı yoktur," sözü tavizsiz bir ibadet anlayışını simgeler. "Hoca Ahmet Yesevi, Hanefi mezhebinde bir fakih, bir şeriat âlimi olduğundan şeriatla tarikatı daima kaynaştırmış; dinin gereklerine karşı dikkatsizliğin tarikat adabıyla uyuşamayacağını telkin etmiştir."(Dr. Hikmet Özdemir, Zaman Gazetesi, 11 Ekim 94, s.2 / Ayrıca bak: Prof. Dr. Fuad Köprülü, Türk Edebiyatında Ilk Mutasavvıflar)

Hacı Bektaş-ı Veli ve Bektaşilik hakkında ise, tarihin kaydı şudur: "Hacı Bektaş-ı Veli(ö. 1271)'nin Sünni bir şeyh olduğu bilinmektedir. Fakat Bektaşiye, zamanla Batıniye, Hurufiye, Alevilik hatta Hıristiyanlık ve Şamanizmin karışımı bir mistik cereyan haline gelmiştir."(Doğuştan Günümüze Büyük Islam Tarihi, c.14, s. 424)

Şu da tarihi bir hakikat ki; Osmanlı Imparatorluğu, gerek oluşması ve gerekse yükselmesi devrelerinde, bozulmamış Bektaşilikten büyük destek almıştı. Yeniçerilik, Bektaşilikle mayalanmıştı. Daha sonra Yeniçeriliğin bozulması ve kapatılmasıyla Bektaşilik de yasaklanmıştır.

Aleviliğin, bugün ülkemizde geldiği itikadi ve ameli konumuyla Yesevilik ve Bektaşiliğin özü arasında sağlıklı bir bağ kurmak mümkün görünmemektedir.

Alevilik Karşısında Bugünkü Tavrımız Ne Olmalı?

Herşey aslına ve özüne uygun olduğu ve öylece devam ettiği sürece huzur ve saadet vesilesi; yoksa, fitne-fesat ve felaket sebebi olur. Alevilik (ya da genel manada Şiilik) de, bu açıdan değerlendirilmelidir. Öyleyse;

Gerçek Alevilik; Hz.Ali(k.v.)'nin Kur'an'a, Sünnete (yani Peygamber Efendimize), kısaca Islam'a bağlılığını örnek almaktır. Camiye ve ibadete onun gibi bağlı olmaya çalışmaktır.

Hz.Ali ki, bir savaşta ayağına saplanan ok, namazda Rabbiyle başbaşa olduğu bir sırada çıkartılmıştı da hiçbir acı hissetmemiş ve namazı selam verip bitirdikten sonra çevredekilere; "ayağımdaki oku çıkardınız mı?" diye sormuştu. O ne huşu, o ne ihsan haliydi!..Kendimizi gerek Alevi, gerek Sünni şeklinde tanımlayalım; hangimizde Hz.Ali'nin taşıdığı bu takvadan eser vardır?

Hz.Ali'yi sevip diğer halifeleri sevmemek yetkisini ve hakkını bize kim vermiştir?

Onlar, Allah Resulünün ifadesiyle; "Her biri gökteki yıldızlar gibidir; hangisine tabi olursanız hidayete ulaşırsınız."

Onlar, hem mana ve gönül, hem de hısımlık bağlarıyla birbirlerine ve Allah Resulüne bağlıydılar. Hz.Ali, Peygamber Efendimizin yeğeni ve damadı; Hz.Ömer, Hz.Ali'nin damadı idi. Onun kızı Ümmü Gülsüm'ü zevce edinmişti. Yine Hz.Ömer, başka bir zevcesi tarafından da Peygamberimizin bacanağı idi. Ayrıca Hz.Ömer'in kızı Hafsa(r.ah.), Peygamber Efendimizin hanımıydı. Öte yandan Hz.Aişe (r.ah.) validemiz de, Hz.Ebubekr'in kızıydı.

Hilafet meselesine gelince; bu konuda M. Hamidullah'ın tesbit ve tavsiyesine katılmaktan başka çaremiz yoktur: "Benim aciz görüşüme göre, artık bu mesele, Müslümanlar arasında bir tefrika konusu olmaktan çıkarılmalıdır. Zira; bugün ne Hz.Ali, ne Ebubekir ve ne de Muaviye hayattadırlar. Bütün onların hesabı Allah'ın huzuruna çıkarılmış bulunuyor. Hz.Ali'nin siyasi iktidara, yani halifeliğe, Hz.Peygamberin vefatını müteakip hemen geçmeye ve O'nun yerini almaya hakkı bulunduğu veya bulunmadığı şeklinde bugün bir münakaşa açmak ve ihtilafları devam ettirmenin tatbiki bir değeri kalmamıştır."(Resulullah Muhammed, M. Hamidullah, terc. Salih Tuğ, s.321)

Öyleyse; tarihteki kavgaları ve ihtilafları bir yana bırakarak bütün Müslümanların yegane ortak paydası olan Kur'an ve Sünnet'te birleşmek, tek çözüm değil midir?

Müslümanlar olarak; 'inandım' diyen herkesi -hangi mezhep ve meşrepten olursa olsun- kardeş kabul etmek ve inkar söz konusu olmadıkça, hatalarından dolayı kimseyi Islam'ın dışına itmemek sorumluluğumuz, bugün her zamankinden daha büyüktür.

Tarihte olduğu gibi bugün dahi, Müslümanlar arasına sun'i ihtilaflar sokarak birlik ve beraberliğimizi bozup süfli emellerine ulaşmak isteyenler karşısında daima mü'min firasetiyle uyanık olmak zorundayız. Inanıyorum ki; tarih, bu manada bir daha tekerrür etmeyecektir.

Insanlık, tekrar bir saadet asrı yaşamak istiyorsa, Islam'ın diriltici mesajına yönelmeli ve bu ölmez mesajın taşıyıcıları da, birbirlerine daha bir kenetlenmelidir.(*)

(*): 2 Temmuz '93 günü, birçok insanın ölümüne sebep olan Sivas olaylarını da, bu manada yeniden değerlendirmeli ve ders almalıyız. Allah'a, Hz.Muhammed'e(s.a.v.) ve Hz.Ali'ye(k.v.) bağlılıklarını her zaman övünerek tekrarlayan Alevi kardeşlerimizin, Pir Sultan Abdal Şenlikleri münasebetiyle, -Allah'a ve Kur'an'a inanmadığını hakaret derecesinde dile getiren- A. Nesin'e konuşma yaptırmalarını hangi mantık ve itikatla izah edebilirsiniz?.. Öte yandan; Hz.Ali için; "Binbir adı vardır; bir adı Hızır / Her nerde çağırsan orada hazır / Ali, padişahtır; Muhammed vezir / Bu mülkün sahibi Ali değil mi?" diyen Pir Sultan, nasıl gerçek bir Alevi ve Müslüman olabilir!(Bkz:Y. Bülent Bakiler, Türkiye Gazetesi, 22 Ağustos 1992) Ortak paydamız Kur'an ise; Kur'an'a aykırı bir hususta, ortak hassasiyetimizi de göstermeli değil miyiz?..

KAYNAKLAR

1. Alevilik Nedir? Mehmet Kırkıncı, Cihan Yayınları, Ist.1990

2. Büyük Türkçe Sözlük, D. Mehmet Doğan, Birlik Yayınları,

Ankara-1981

3. Doğuştan Günümüze Büyük Islam Tarihi, Heyet, Çağ Ya-

yınları, Ist.1992

4. Hulafa-i Râşidîn, Osman Keskioğlu, Kılıç Kitabevi, Ist.-1976

5. Islam Peygamberi, Prof. Dr. Muhammed Hamidullah,

Çev.: Prof. Dr. Salih Tuğ, Irfan Yayınevi, Ist.-1980

6. Kur'ân-ı Hakîm ve Meâl-i Kerîm, Hasan Basri Çantay,

nâşiri. Mürşid Çantay, Ist.1974

7. Kur'ân-ı Kerim ve Türkçe Açıklamalı Meâli, Prof. Dr. Ali

Özek / Prof.Dr.Hayrettin Karaman / Doç.Dr.Ali Turgut /

Doç. Dr. Mustafa Çağrıcı/Doç. Dr. Ibrahim Kafi Dönmez /

Doç. Dr. Sadretttin Gümüş, Hâdimü'l-Haremeyni'ş-şerifeyn Kral

Fehd Mushaf-ı Şerif Basım Kurumu, Medine-i Münevvere-1992;

8. Kur'ân-ı Kerim ve Yüce Meâli, Prof. Dr. Süleyman Ateş,

Kılıç Kitabevi, Ank.1983)

9. Resulullah Muhammed, Prof. Dr. Muhammed Hamidullah,

terc.: Salih Tuğ, Irfan Yayınevi, Ist. 1973

10. Tecrid-i Sarih Tercemesi, Zeynü'd-din Ahmet b. Ahmet b.

Abdi'l-Lâtîfi'z-Zebîdî, terc.: Ahmet Naim, D. I. B. Yay., Ankara-1976

11. Türkiye Diyanet Vakfı Islam Ansiklopedisi, Heyet, T.D.V.

Genel Müdürlüğü, Ist.-1988

12. Yeni Lügat, Abdullah Yeğin,Yeni Asya Yay., Ist.-1975

< Geri 1-2-3-4

 
alt_banner