ust_banner

sol_blok

ANA SAYFA
 
KURAN-I KERİM

HADİSLER
İNCELEME - ARAŞTIRMA
GÜNDEM YAZILAR
BAŞKA HAKİKATLER
MİFTAHU'L-CENNEH
(Cennetin Anahtarı)
<< Tamamını Oku >>
 
EKÜMENİK KUTSAL KİTAP
<< Tamamını Oku >>

Apokrif Kitaplar

Kitab-ı Mukaddes
 
Linkler
İletişim

"(Resûlüm) de ki:
Ey Ehl-i Kitap!
(Yahudi ve Hıristiyanlar!) Sizinle bizim aramızda müşterek olan bir söze geliniz: Allah'tan başkasına tapmayalım; O'na hiçbir şeyi eş tutmayalım ve Allah'ı bırakıp da kimimiz kimimizi ilahlaştırmasın. Eğer onlar, yine yüz çevirirlerse, işte o zaman; 'Şahit olunuz ki, biz Müslümanlarız' deyiniz." (Âl-i İmran S., 64)

GENÇLİĞİN PROBLEMLERİ ve ÇÖZÜM YOLLARI

" Gençliği kurtarmak için tasavvufa yönelmeyi zaruri görüyorum. Çünkü, bundan başka çıkar yol bilmiyorum." (Prof. Dr. M. Ebu ZEHRA)

***

Başka bir çağ yaşanmış mıdır, gençliğinin çağımızdaki kadar bunalımlara sürüklendiği?..Kurtuluş havarilerince 'çö­züm' diye sunulan 'kurgu'ların, gençliği bu kadar büyük bu­na­lımlara soktuğu başka bir çağ yaşanmış mıdır?..

Nerede; "Zaman bendedir ve mekan bana emanettir, şuurunda bir gençlik"?..

"Dininin, dilinin, beyninin, ilminin, ırzının, evinin, kininin, öcünün davacısı bir gençlik" nerede?..

Nerede; "Kökü ezelde ve dalı ebedde bir sistemin aşkına, vecdine, diyalektiğine, estetiğine, irfanına, idrakine sahip bir gençlik"?..

"Can taşıma liyakatini, canların canı uğrunda can vermeyi, cana minnet sayacak kadar gözü kara ve o nispette strateji ve taktik sahibi bir gençlik " nerede?.

Ve nerede; "Büyük bir tasavvuf adamının benzetişiyle; zifri ka­ranlıkta, ak sütün içindeki ak kılı fark edecek kadar gözü keskin bir gençlik"?

Bu şuurda ve firasette bir gençliği nerede bulacaksınız? Veya nasıl yetiştireceksiniz?..Ama yetiştirmek zorundasınız; yoksa gençlerden şikayete ve onları cezalandırmaya hak­kı­nız yoktur!..Yetiştirememişseniz veya yetiştiremiyorsanız, he­men batıl metodlarınızdan vazgeçip sahici bir metoda dönmelisiniz...Butlanı tecrübe ile tescil edilmiş usullerde i­nat ederseniz, bir türlü 'gerçek çözüm'e yaklaşmazsanız, hep iş­te böyle netice alacaksınız(!)...Görüyorsunuz değil mi; ye­tiş­tirdiğiniz neslin neler yapmakta olduğunu?..Has­ta­lığın a­sıl sebebini bulup, o sebebi ortadan kaldırmadan, be­liren çıbanları pansuman etmek neye yarar ki?!.

Öyleyse; insanlığın(hususen gençliğin) problemleri ne­reden kaynaklanıyor ve "gerçek çözüm" nedir? Önce bun­da isabet kaydetmek gerekmez mi?

Yaratılışından ve Yaratıcı'sından uzaklaştırılan genç­liği­miz; itikadi, ameli ve ahlaki bunalımlara düşürülmüş ve dü­şü­rülmektedir.

Itikadi bunalım içerisindeki gençlik; ya tamamen ateist ve materyalisttir, ya da inandığını sandığı halde bir takım iti­kadi çelişkiler içerisindedir. Yetiştirildikleri öğretim ku­rumları veya içinde bulundukları çevre, bu gençlere Islam akaidinin esaslarını öğretmedikleri gibi bilakis inkarı ve küf­rü telkin etmişler ve etmektedirler.

Itikadi bunalımlar, elbette ameli bunalımları doğuracaktır. Tamamen inkar veya şüphelerden dolayı küfrüyle a­mel eden (veya onun mücadelesini veren) ya da 'salih a­mel­ler'de nakıs ve şuursuz bir gençlik yetişmiş ve yetişmektedir.

Itikadi ve ameli bunalımlar, -gayet tabiî ki- ahlaki ve ma­nevi bunalımları da beraberinde getirecektir. Gerçek ahlak ve maneviyat terbiyesi, itikat ve amel bütünlüğü içerisinde verilmelidir. Istikrar ve tekamül ancak bu sayede temin e­di­lebilir. Bugün, gerçek ahlak ve nefis terbiyesinden mahrum bırakılmış gençliğimiz; gurur, kibir, haset, teslimiyetsizlik, so­rumsuzluk, saygısızlık, merhametsizlik, ümitsizlik ve sa­mi­miyetsizlik...gibi manevi hastalıklar ve problemler içe­ri­sinde kıvranmaktadır. Bu kalbi problemlerin eyleme dö­nüşmesi neticesinde dengesi bozulan ve altüst olan sosyal ha­yat da, çekilmez bir hal almaktadır. Bunalımlarını ey­le­me dökerek isyan eden, vurup-kıran gençliğin, özellikle ü­ni­­versite (en üst düzeydeki eğitim ve öğretim kurumlarımız) genç­liği olması ne kadar düşündürücü değil mi?..Zihnini batıl felsefelerle işgal ettiğiniz; kalbini veya ruhunu ihmal ederek gerçek sevgi ve muhabbetten mahrum bıraktığınız bu gençliği bir de ekonomik ve bürokratik sıkıntılar altında e­zil­meye mahkum ettikten sonra, daha başka ne bekliyordunuz?!.Zulme rıza mı göstersinlerdi? Haksızlıklara boyun mu eğsinlerdi?..Rüzgar ekmenin semeresi, fırtına biçmek değil miydi?..Fırtına bir şey değil, zaman zaman tufanlar biçtiğinizi hatırlamıyor musunuz?..

Peki nedir, kasırga ve tufan haline gelen bu gençliği bü­tün bunalımlarından kurtarıcı sır?..Bu gençlik, kendisinden koparıldığı fıtratına nasıl döndürülecek? Gençlik, ger­çek kimliğine ve benliğine nasıl kavuşturulacak? Bu işi kim, nasıl başaracak?..Geliniz bu noktada sözü Prof. Dr. Muham­med Ebû Zehra 'ya bırakalım:

" G ençlerimiz, gemi azıya almış nefislerinin peşinde gidiyorlar. Sinemaların kapılarında kuyruk oluyorlar. G ünlerini oyun, çalgı ve boş sözlerle geçiriyorlar ve hatta anarşik olaylara da katılıyorlar. Böylece gençlik nefsin esiri olduğu vakit artık; vaiz, hatip ve ö­ğütçülerin sözleri onları etkilemiyor. Dinî telkinlerin etkisi, o menfi telkinlerin yanında onda bire düşüyor. O halde başka yoldan bir ıslahatçıya ihtiyaç vardır. Bu yol, gençlerin beyinlerinde etki edecek ve onların düşünce ve muhakemelerini düzeltecektir. Ki, bu da an­cak tasavvuf yoluyla olur. Bu da; olduğu gibi Islamiyet'i bilip ya­şa­yan, her haliyle güven telkin eden ve böylece müridlerini kendine bağlayan bir 'isan-ı kamil' ile olur. Bu davayı önlemek; her köy, kasaba, ilim merkezi, siyasi ve ictimai her yerde sôfî, şeyh ve bunlara bağlı müridlerin bulunmasıyla olur. Şeyh ile müridi arasındaki ilgi ve müridler arasındaki dereceler bozulan bu durumu dü­zeltebilir...

G ençliği kurtarmak için tasavvufa yönelmeyi zaruri görüyorum. Çünkü bundan başka çıkar yol bilmiyorum." (Liva-i Islam Der­gi­si; sayı: 10; sh., 645)

Işte, kurtarıcı sır! Işte, toplum canavarının pençeleri ara­sında çırpınan günümüz gençliğini kurtaracak ve gerçek sa­adete erdirecek en emin yol; "Tasavvuf" yolu, insan-ı ka­mil­le­rin eteğine tutunma işi. Bir 'Allah dostu'nun şekillen­dir­diği ve 'Allah'ın boyası' ile boyadığı bir 'cemaat' içerisine mutlaka dahil olmak...Önce 'insan' olabilme işini ba­şar­mak, 'insan'lar arasında.

Bu sayede; itikadi, ameli ve ahlaki(manevi) problemle­rin­den kurtulan gençlik; sahip olduğu ölümsüz inancı, mut­lak hakikate teslimiyeti ve hizmeti sayesinde daima 'genç kal­mayı' ve toplumu hep dinç tutmayı başarmış olacaktır.

Tasavvufî terbiye(ruh terbiyesi) sayesinde, insanlarımız daima Allah'ın zikriyle meşgul olacak (her işinde Allah rızasını gözetecek) ve -dünya ve ahirette felakete sürükleyen- şeytani tuzaklardan uzak kalacaktır.

" Kim, Rahman'ın zikrini görmezlikten gelirse ona bir şey­­tan musallat ederiz; artık o, onun (yanından ayrılmaz, o­na sürekli olarak kötülükler telkin eden ) arkadaşı olur ." (Zuhruf S., 36)

" Kim, beni anmaktan(zikirden) yüz çevirirse, onun için dar bir geçim vardır ve kıyamet günü onu kör olarak dirilti­riz ." (Tâhâ S., 124)

" Ey iman edenler! Allah'ı çok zikredin ve O'nu sabah-ak­şam tesbih edin ." (el-Ahzab, 41, 42)

Işte tasavvufun hedefi; Allah'ın emrettiği bu zikri, iç ale­mi­mizde ve sosyal hayatımızda doyasıya yaşatmaktır. Ta­ri­kat müesseseleri de, -dejenere edilmediği zamanlarda- tarih bo­­yu insanlığa bu hizmeti vererek, insanın ve toplumun huzuruna vesile olmuştur.

Ancak tasavvuf yolunun bunca güzellikleri yanında; in­sanların samimi duygu ve inançlarını istismar edip sömürü ta­rikatları kurarak, müridleri açlık ve yoksulluk içinde kıv­ranırken kendileri semirenler ve öte yandan da, ümmeti aç­ken tok yatmayan Allah Resulünün varisi olduğunu iddia et­mekten utanmayanların; müridlerini köle gibi çalıştıran ve emeklerinin karşılığını vermeyerek aile hayatlarını peri­şan edenlerin; ancak güya Allah'ın Resulünün yolunda ol­du­ğunun bir göstergesi olan birden fazla hanımlarıyla sa­ray hayatı yaşamayı ihmal etmeyen ve ihvanları içinden seç­ti­ği karılarının/evlerinin bütün masraflarını müridleri­ne kar­şılattıran şehvetperest, kemirgen ve sömürgen sahte şeyh­­lerin ve bu tür tarikat mafyalarının şerrinden emin ol­mak için de ayık olmak ve toplumu ayıktırmak gerekmektedir...

"Lânet ola ol mâla, ki tahsîline ânın;

Ya dîn ola, ya ırz u nâmûs ola âlet!" (Ziya Paşa)
 
alt_banner