ust_banner

sol_blok

ANA SAYFA
 
KURAN-I KERİM

HADİSLER
İNCELEME - ARAŞTIRMA
GÜNDEM YAZILAR
BAŞKA HAKİKATLER
MİFTAHU'L-CENNEH
(Cennetin Anahtarı)
<< Tamamını Oku >>
 
EKÜMENİK KUTSAL KİTAP
<< Tamamını Oku >>

Apokrif Kitaplar

Kitab-ı Mukaddes
 
Linkler
İletişim

"(Resûlüm) de ki:
Ey Ehl-i Kitap!
(Yahudi ve Hıristiyanlar!) Sizinle bizim aramızda müşterek olan bir söze geliniz: Allah'tan başkasına tapmayalım; O'na hiçbir şeyi eş tutmayalım ve Allah'ı bırakıp da kimimiz kimimizi ilahlaştırmasın. Eğer onlar, yine yüz çevirirlerse, işte o zaman; 'Şahit olunuz ki, biz Müslümanlarız' deyiniz." (Âl-i İmran S., 64)

Malumat sahibi çok, ilim adamı yok

- Üstad! Niye bizim ufkumuzu açacak, bize çıkış yollarını gösterecek, dertlerimize çareler üretecek yeterli ve yetenekli bilim adamlarımız yok? Bunca eğitim kurumlarımız, üniversitelerimiz ne güne duruyor?

- Evet, bizde malumat sahibi insan çok, ama maalesef ilim adamı yok. İlim adamı olmak, değişik konularda bilgi ve malumat sahibi olmak değildir. İlim adamı olmak, bilimsel metodları kullanarak ilim üretmek, görülemeyenleri görüp gösterebilmek, bulunamayanları bulup ortaya çıkarabilmek, yeni yol ve yöntemlerle toplumun, milletin ve insanlığın önünü açabilmek, yeni bilgilere, yeni sonuçlara ulaşabilmek, olaylar arasındaki sebep sonuç, etki tepki ilişkilerini, herkesin bilemeyeceği bağlantıları ortaya koyup, onlardan herkesin yararına olabilecek sonuçlar çıkarabilmektir. İlim güçtür, kuvvettir, üstünlüktür, iktidardır, hakimiyettir, şereftir, izzettir.

Cenab-ı Hakk, Kur'an-ı Keriminde ilmin ve ilim adamlarının önemine ve üstünlüğüne pek çok yerde işaret ediyor. İlmin gücüyle yerin göğün katmanlarına nüfuz edilebileceğini, emrine rüzgarların, cinlerin, şeytanların, kuşların bile boyun eğdirildiği Süleyman Aleyhisselam'ın bunlarla ve peygamberlik gücüyle başaramadığını, Allah dostu bir ilim sahibinin kolayca başardığını, Saba Melikesi'nin tahtını aylarca uzaklıktaki mesafeden göz açıp kapayıncaya kadar geçen bir süre içerisinde getirebildiğini yine Kur'an-ı Kerim'den öğreniyoruz.

Tarihi tecrübeler, ilme önem verenlerin ve vermeyenlerin akıbetlerini bize açıkça gösteriyor. Müslümanlar ilme önem verdikleri sürece hep yükselmişler, ilimi ve bilimsel faaliyetleri ihmal ettikçe gerilemişlerdir. Sanatın, ilim ve hikmetin gerçek sahibi Müslümanlar olmasına rağmen, onun kıymetini bilememişler, ellerinden çıkarmışlar, onu elde eden Batılıların sultası ve tahakkümü altına düşmüşlerdir.

İslam alemindeki ilmi çalışmalar, bilimsel gayret ve çabalar, değişik sebeplerden dolayı, neredeyse bin yıldan beri önce önemini kaybetmiş, sonra bazı alanlarda tamamen gözden düşüp, terk edilmiş. Batılılar ise; ilmin, bilginin güç olduğunun farkına varmışlar, bizden aldıklarını daha da ileri götürerek, hem fen ilimlerinde, hem de sosyal bilimlerde gerçekleştirdikleri icat ve keşiflerle dünyaya ve içindekilere hakim duruma gelmişler.

Uçaklar, otomobiller, uzay araçları, bilgisayarlar, televizyonlar yapmışlar, mesafeleri kısaltıp, uzakları yakın etmişler, atomu parçalamışlar, nükleer enerjiden yararlanmayı öğrenmişler, genlerle DNA'larla oynamaya başlamışlar, binlerce insanın yapamayacağı işleri kolayca yapabilecek makineler icat etmişler, siyaset planlamacıları, ayaklanma uzmanlarıyla bizim ülkelerimizde de istedikleri senaryoları başarıyla uygulayabilmişler, saymakla bitirilemeyecek daha pek çok şeyi bilimle başarmışlar.

Halbuki bütün bu bilimsel icat ve keşifleri, hatta çok daha fazlasını bizim gerçekleştirmemiz gerekirdi. Ama biz önceleri üstün güç ve kudretimizin, refah ve zenginliğimizin verdiği rehavetle, daha sonraları da bizi birbirimize düşüren iç karışıklıkların, savaşların, yabancı istilaların başımıza açtığı gailelerle asırları boşa harcadık. Bugün de hala bu duruma nasıl düştüğümüzün, nasıl kurtulacağımızın farkında değiliz. Bugün üniversitelerimizde bilim üretilemiyor, kayda değer bilimsel çalışmalar, ciddi araştırmalar yapılamıyor, batıdaki bilimsel gelişmeler bile doğru dürüst izlenemiyor.

Eğitime yeterli maddi ve manevi destek sağlanmıyor. Sınıflar yüzlerce öğrenciyle tıklım tıklım dolu, öğretim elemanları genelde eksik yetişmiş, yetersiz, parasız, yorgun, bıkkın ve amaçsız durumda. Böyle bir ortamda ilim nasıl gelişir?

 
alt_banner