ust_banner

sol_blok

ANA SAYFA
 
KURAN-I KERİM

HADİSLER
İNCELEME - ARAŞTIRMA
GÜNDEM YAZILAR
BAŞKA HAKİKATLER
MİFTAHU'L-CENNEH
(Cennetin Anahtarı)

 
EKÜMENİK KUTSAL KİTAP
<<Günümüz Türkçesi>>
<< Azarbaycan Türkçesi >>

APOKRİF KİTAPLAR
<<Günümüz Türkçesi>>
 
 

Kitab-ı Mukaddes
 
Linkler
İletişim

"(Resûlüm) de ki:
Ey Ehl-i Kitap!
(Yahudi ve Hıristiyanlar!) Sizinle bizim aramızda müşterek olan bir söze geliniz: Allah'tan başkasına tapmayalım; O'na hiçbir şeyi eş tutmayalım ve Allah'ı bırakıp da kimimiz kimimizi ilahlaştırmasın. Eğer onlar, yine yüz çevirirlerse, işte o zaman; 'Şahit olunuz ki, biz Müslümanlarız' deyiniz." (Âl-i İmran S., 64)." (Âl-i İmran S., 64)

DÜŞÜNCE ve İBADET HÜRRIYETİ

"Hıristiyan milletler adına esef ederim ki, bunlar, dinî müsamaha­karlığı Müslümanlardan öğrenmeye muhtaçtırlar."(Mişovd)

***

Gezegenimiz, çok zamandır büyük çalkantılar içe­ri­sin­de. Baskı, zulüm, adaletsizlik, fuhuş, içki, kumar...tufanı bü­tün insanlığı tehdit etmekte, devasa bir bunalıma sürüklemektedir!

Insanlık zulümden uzak, adil ve dürüst bir hayatın zevkini hiç tadmadılar mı? Ya da tatmayacaklar mı?..Mazimizle aramızdaki köprüler bütün bütün yıkılmış olsaydı, bu sorulara cevap bulmak da elbette imkansızlaşacaktı.

Tarih, hak ile batılın tecrübe edildiği zamanlardır. Insaf­lı bir yaklaşımla tarihe samimi bir göz gezdiriniz...Şimdi söyleyin; insanlık, Islam'ın hükümran olduğu devirlerden daha mutlu ve müreffeh bir devir yaşamış mıdır?..Tarih şa­hit­tir ki, yaşamamıştır. Öyleyse; bugün de içine düşürül­dü­ğümüz ve düştüğümüz buhranların sebebini, Islam'dan u­zak yaşayışımızdan başka birşeyle izah etmek mümkün müdür?..

Tarih boyu, insanlığın fevc fevc Islam'a koşuşu ve tesli­mi­yeti, onun düşünce ve ibadet hürriyetine getirdiği hassas ölçülerin fiiliyatta da samimi olarak görünmesindendi. Bu uygulamadır ki, Islam'ı asırlarca dünyaya hükümran kıl­mıştı. Bu hakikatın kaynağı Kur'an, Sünnet ve Ashab'dan baş­kası değildi.

Onlar "Dinde ikrah (zorlama; dolayısıyla tiksindirme) yok­­tur; artık hak ile batıl birbirinden ayrılmıştır,"(el-Bakara, 256) âyetindeki psikolojik gerçeği iyi biliyorlardı...Bunun için onlar, Sevgili Peygamberimizin; "Kolaylaştırınız, zorlaş­tır­mayınız; müjdeleyiniz, nefret ettirmeyiniz," tavsiyesiyle ha­re­ket etmişlerdi. Onlar, Allah Resulü'nün rahlesinde yetiş­miş Ebubekir-i Sıddıklar, Osman-ı Zinnûreynler, Ömeru'l-Fa­ruk­lar, Aliyyü'l-Murtezalar...ve onların izini takip edenlerdi.

Onlar biliyorlardı ki; Resulullah'ın savaşlarının ve müca­delesinin tek gayesi; inanç hürriyetini korumak ve insanları zorla inançlarından vazgeçirmeye çalışanlara fırsat verme­mekti. "Allahu Teala, bir kısım insanların kötülüğünü bir takım insanlarla def' etmeseydi, muhakkak ki; manastırlar, kiliseler, havralar ve içinde Allah'ın ismi çok anılan mescitler yıkılır giderdi."(el-Hac, 40)

Neceran'dan gelen bir Hıristiyan cemaati için camiin bir köşesini boşaltan ve orada dini ayinlerini yapmalarına mü­sa­ade eden , kendileri de, aynı camiin başka bir köşesinde namaz kılan, o 'Gaye Insan-Ufuk Peygamber' değil miydi?

Ordu kumandanlarına gönderdiği mektupta; "Teba­a­mız olan kimseleri, dinlerini bırakmaya ve Islam'a girmeye zorlama­yı­nız. Papazları, kiliselerinde serbest bırakın; onlara baskı, ezi­yet el­le­rinizi uzatmayınız," diye emreden Hz.Ebubekir-i Sıd­dık (r.a.) de­ğil miydi?

Hz.Ömeru'l-Faruk(r.a.) değil miydi, Kudüs'ün teslim şart­na­­mesine şu cümleleri yazan:

"Bismillâhirrahmânirrahîm. Allah'ın kulu ve mü'minle­rin emi­ri bulunan Ömer tarafından, bura halkına verilen e­man­na­medir:

Emîru'l-Mü'minîn hasta olsun, sıhhatte bulunsun; bütün in­sanlara mal ve can hususunda veya ma'bed veya haclarına ve din­lerine ait bütün işlerde emniyet içinde olacaklarına dair garanti verir. Halkın kiliseleri tahrif edilmeyeceği gibi mesken haline de çevrilmeyecektir. Ne sahip oldukları haklar azaltılacak, ne mal ve mülklerine halel gelecek, ne mezhepleriyle ilgili hususlarda bir zorlama yapılacak ve ne de içlerinden biri herhangi bir şekilde zarar gö­recektir!"(T. W. Arnold, Intişar-ı Islam Tarihi; s: 59)

Bugün, Kudüs ve havalisini elinde tutan, Müslümanların Mescid-i Aksa'ya girişini engelleyen ve Ortadoğu'yu kana bu­­layan zalim Yahudi; bu lanetlenmiş millet, son zamanlarda ayyuka çıkan katliamlarıyla neyi anlatmak istiyorlar?.. Şim­di onlar, Hz.Ömer'in(r.a.) adaletini ve müsamahasını ha­yal etmekten bile ne kadar uzaktalar!..Onların davası; zu­lüm, vahşet ve insafsızlık üzerine bina edilmiştir. Onlar, ba­tıl inançlarını yaşıyorlar; zihniyetlerini ispat ediyorlar. Ya­hudiden, bundan başkası da beklenemezdi! Bu gayr-i in­sa­ni tutum, zulüm ve vahşet, Hz.Ömer'in varislerinin yeni bir "emannâme" yayınlamasına kadar da süreceğe benzemektedir...

Hıristiyan ve Yahudiler, Islam'ın kendilerine sağladığı hür­riyetin güvencesi altında asırlarca yaşamışlar, Islam'da buldukları bu hürriyet havasını herhangi bir Hıristiyan devletin gölgesinde bulamamışlardı.

Fatih Sultan Mehmet, Sırbistan hudutlarına dayandığı za­man; Sırplar, ya Türkleri ya da Macarları tercih zorunda kalmışlardı. Sırpların Ortodoks, Macarların Katolik olması bu iki milletin birbirlerine düşmanlıklarının en büyük sebebiydi. Sırp Kralı J. Brankoviç, Macar Kralı J. Hünyad'a bir heyet göndererek fikirlerini sorduğunda Hünyad; Türk­lere galip gelirlerse Sırbistan'ın her tarafında Katolik kili­se­leri yaptıracağını söylemişti. Sırp Kralı, aynı sorusuna Fa­tih'­ten; "dinî ve mezhebî mevzuda tamamen hür olacakları" ce­va­bını alınca Türklerin hakimiyetini kabul etmişlerdi.

Halbuki Endülüs'te; Ispanyolların, Müslümanlara yaptıkları eziyetlere tarihin hiçbir devrinde rastlanmış değildi. Müslümanlardan ya Endülüsü terketmeyi, ya Hıristiyanlığı kabul etmeyi, ya da ölüme razı olmayı istemişlerdi...So­nun­da, Müslümanlığın sekiz asır hükümfermâ olduğu bir ül­ke­de, Allah'ın adını anmayı bile kendilerinden esirgemişler ve milyonlarca Müslümanı ölüme mahkum etmişlerdi!..

Osmanlı'nın yıkılmasından sonra oynanan oyunlar ve işgaller de aynı maksada yönelik değil miydi?..Halen ülke­miz­de yerleşik bir zihniyetin, Müslümanların yeniden diriliş gayret ve faaliyetleri karşısındaki çılgın çırpınışlarını han­gi maksada yönelik sanıyorsunuz?..Ellerindeki güçlü basın ve yayın silahlarını kullanarak sık sık şişirdikleri 'irtica' ba­lon­la­rı; elbette bu memleketin asıl sahibi olan Müslü­man­ları, Endülüs'te ve Kudüs'te olduğu gibi sürekli "Öz yurdunda ga­rib, öz vatanında parya" seviyesinde tutarak gayr-i meşru sal­ta­natlarını devam ettirmek içindir. Anayasa'ya rağmen; bu milletin inancına, ibadetine, örfüne, namus ve başörtüsüne sataşmalar ve saldırılar sürüyorsa, bunu başka ne ile izah eder­siniz?..Fakat binlerce hamd olsun ki; gerçek mü'minler, artık davalarına bütün güçleriyle sahip çıkmış­lar, kısır çekişmelerin fayda vermediğini anlamışlar ve bir takım gizli hesapları sezmiş olmanın şuuruyla hareket et­mektedirler.
 
alt_banner