ust_banner

sol_blok

ANA SAYFA
 
KURAN-I KERİM

HADİSLER
İNCELEME - ARAŞTIRMA
GÜNDEM YAZILAR
BAŞKA HAKİKATLER
MİFTAHU'L-CENNEH
(Cennetin Anahtarı)
<< Tamamını Oku >>
 
EKÜMENİK KUTSAL KİTAP
<< Tamamını Oku >>

Apokrif Kitaplar

Kitab-ı Mukaddes
 
Linkler
İletişim

"(Resûlüm) de ki:
Ey Ehl-i Kitap!
(Yahudi ve Hıristiyanlar!) Sizinle bizim aramızda müşterek olan bir söze geliniz: Allah'tan başkasına tapmayalım; O'na hiçbir şeyi eş tutmayalım ve Allah'ı bırakıp da kimimiz kimimizi ilahlaştırmasın. Eğer onlar, yine yüz çevirirlerse, işte o zaman; 'Şahit olunuz ki, biz Müslümanlarız' deyiniz." (Âl-i İmran S., 64)

Hoşgörünün Kur'ânî ve Nebevî Temelleri

Öncelikle şunu belirtelim ki; bütün bir kainat ve topye­kün beşeriyet, Rahman ve Rahim olan Allah'ın hoşgörüsü sa­yesinde ayakta durmakta ve hayatiyetini devam ettirebil­mek­tedir. Cenab-ı Allah, suçluları anında cezalandırsaydı, on­lara tevbe-istiğfar imkanı tanıma toleransını göstermeseydi; insanlığın hali gerçekten çok daha perişan olurdu. Belki ibret alıp Hakk'a yönelenler çoğalırdı, ancak insanlı­ğın büyük bir kesimi -nefis var oldukça- helak olurdu. "Rah­metim, gazabımı geçti," buyuran Rabbimiz - imtihan sırrının da icabı olarak - böyle bir yolu tercih etmemiştir. Cenab-ı Hakk'­ın; Kahhar (kahredici) , Celal (azamet, hiddetlilik) , Ceb­bar (bü­yük­lük, zorlayıcı) gibi yerine ve zamanına göre tecelli e­den birkaç is­mi mevcutsa da; 'el- Esmâü'l-Hüsnâ 'nın kahir ek­seriyeti O'nun rahmet ve hoşgörüsünü beyan eder ve kai­natta daha çok bu sıfatların tecellisine şahid oluruz. Tev­vab (tevbeleri çok kabul eden ), Settarru'l-Uyub (ayıpları ör­ten, giz­­leyen) , Afüvv (af­feden, mer­ha­metli) , Gafur, Gaffar (suç­­lu­ları en çok bağışlayan) , Ha­­lîm (yumu­şak ve hoş muamele yapan) , Rah­man (mümin olsun veya olmasın her­kesi rızıklandıran) gibi isim ve sıfatları, O'nun rahmetinin enginliğini göstermektedir. O'nun kullarına acıması ve hoş­görüsü bu kadar engin olmasaydı; güneş, hava, su gibi sa­yı­lamayacak kadar çok nimetlerinden, hergün kendine isyan edenlere zerre kadar tattırır mıydı? Kullarına tanıdığı bun­ca fırsata rağmen, inkar ve isyan ile dünya hayatını noktalayanlar için adaletinin( Adl isminin) gereği olarak ahirette Rahim sıfatı tecelli edecektir. Yani ahirette, dünyada iken inanıp hayırlı işler yapanlara acıyacak, rahmet edecek; in­karcıları cezalandıracaktır.

Dünya hayatında insan, kendini düzeltmesi, ulvi olanla­ra yönelmesi ve kemali için hoşgörüye muhtaçtır. Kur'an, in­sanın ' ahsen-i takvim: en güzel kıvamda ' (et-Tîn,4) yaratılmış ' şerefli bir varlık ' (el-Isrâ, 70) olduğunu beyan etmenin yanında zaaflarına da dikkat çekmektedir:

" Allah, sizden (ağır teklifleri) hafifletmek istiyor. Çünkü insan zayıf yaratılmıştır ." (en-Nisâ, 28) Zayıf yaratılan insanın el­bette bazı zaafları olacaktır. Insan, bazen bilerek-bilme­ye­rek hataya düşebilecektir. Insanın hatalarını düzeltmenin en güzel yolu, hoşgörü ve aftan geçer. Şu ayete kulak verelim:

" Kötülüğün cezası, yine onun gibi bir kötülüktür. Kim affeder, barışırsa onun mükafatı Allah'a aittir. Muhakkak ki Allah, zalimleri sevmez ." (el-Şûrâ, 40)

Demek ki; bir insan, kendine yapılan bir kötülüğe misliyle ceza verme(isteme) hakkına sahipken affederse ve ba­rı­­şırsa, Allah katında büyük mükafaat alacaktır. Suçluya, hak ettiğinden fazla ceza yüklemekse bir zulümdür ve ' Al­lah zalimleri sevmez... ' Suçluları, kötüleri Hak adına top­lu­ma ka­zandırmak için bundan daha güzel bir yöntem olabilir mi? Bakınız Cenab-ı Hak, sevgili Peygamberi Musa (a.s.)'ı zalim Fi­ravun 'a gönderiyor ve nasıl bir tavır takınmasını istiyor:

" Firavn'a gidin; çünkü o azdı. / Ona yumuşak söz söyle­yin; belki öğüt alır veya korkar ." (Tâhâ Sûresi, 43, 44)

Herşeyin hikmetini en iyi bilen Rabbü'l-âlemîn; 'gidin boynunu vurun, dövün, sövün, asın-kesin(!)' demiyor da, hoş­gö­rü ve nezaket tavsiye ediyor. Cenab-ı Hak, Firavun'un ö­ğüt almayacağını, korkmayacağını, iman etmeyeceğini bil­mi­yor muydu da, yüce peygamberini onun ayağına gönderdi? Elbette biliyordu, buna şüphe yok; ancak Rabbimiz bize bir ölçü ve metod veriyor: En azgın insanlara bile gidip teb­liğ yapmaktan imtina etmeyin. Zalim bir devlet baş­ka­nı/ba­kanı da olsa yanına gitmekten çekinmeyin ve yu­mu­şak söz­lerle öğüt verin. Kimin, nerede, ne zaman hidayete ereceğini bilemezsiniz. Bir zalimin, zulmünü azaltmak dahi bir hiz­met sayılmaz mı? Cenab-ı Allah, -isterse- bir zalime, bir fasıka da dinine hizmet ettirir...

Toplumun en alt kesiminden en üst kesimine kadar hoş­görü meltemi estirebilirsek (ki, bu imani bir görevimizdir,) o zaman huzur ve barışın hakim olduğu bir hayat yaşamamızı da kolaylaştırmış oluruz. Bu hususta en güzel örnek sevgili Pey­gamberimiz(s.a.v.)'dir. O'nun baştan sona nümune-i tim­­sal olan hayatındaki hoşgörü örneklerini gelecek ya­zı­mıza bırakarak şimdilik şu mübarek beyanıyla yetinelim:

" Kul, Rabbini tanır, O'nun büyüklüğünü bilirse; O da, kulun yaptıklarını hoş görüp affeder ." (Müslim, Tevbe, 1-8 ; Buhari, Deâvât, 4)
 
alt_banner