ust_banner

sol_blok

ANA SAYFA
 
KURAN-I KERİM

HADİSLER
İNCELEME - ARAŞTIRMA
GÜNDEM YAZILAR
BAŞKA HAKİKATLER
MİFTAHU'L-CENNEH
(Cennetin Anahtarı)

 
EKÜMENİK KUTSAL KİTAP
<<Günümüz Türkçesi>>
<< Azarbaycan Türkçesi >>

APOKRİF KİTAPLAR
<<Günümüz Türkçesi>>
 
 

Kitab-ı Mukaddes
 
Linkler
İletişim

"(Resûlüm) de ki:
Ey Ehl-i Kitap!
(Yahudi ve Hıristiyanlar!) Sizinle bizim aramızda müşterek olan bir söze geliniz: Allah'tan başkasına tapmayalım; O'na hiçbir şeyi eş tutmayalım ve Allah'ı bırakıp da kimimiz kimimizi ilahlaştırmasın. Eğer onlar, yine yüz çevirirlerse, işte o zaman; 'Şahit olunuz ki, biz Müslümanlarız' deyiniz." (Âl-i İmran S., 64)." (Âl-i İmran S., 64)

ALEVÎLİK NE DEĞİLDİR?
/ 1 /
Hakkı Bayraktar

1-2-3-4 İleri >

"Münafıkların kalbinde dört kimsenin muhabbeti toplanmaz: Ebubekir, Ömer, Osman ve Ali(r.a.)"(Hadis-i Şerif)

"Benim yüzümden iki tip insan helak olmuştur: Birinciler, beni sevme hususunda aşırı gidenler. Ikinciler de, beni sevmeyip aleyhimde bulunanlar." (Hz.Ali)

***

Yeni Bir Senaryo / Ya Tutarsa!..

Zaman zaman, ‘Alevilik' üzerine bir bardak suda fırtına kopartanlar; bulanık suda balık avlamak isteyenlerin iştahını da kabartmıştır. Yıllardır Alevi vatandaşlarımızı siyasi çıkarlarına alet edenler, yine kuzu postuna bürünen kurtlar misali sahnede belirmişler ve kurtarıcı 'baba'lar rolüne talip olmuşlardır.
Halbuki bunların hiçbiri ne samimi ve ne de gerçek Alevi'dir.
Ayrıca, meselenin devam edip gelen bir senaryonun son ve yeni bir halkası olduğu da aşikardır. Oynanmak istenen ve sahneye konan oyun şudur: Sağcı-solcu, laik-antilaik, kemalist-antikemalist kavramlarıyla -yüzde doksan dokuzu Müslüman olan- milletimizi bölüp parçalayamayan şer güçler; Sünni-Alevi çatışmasını gündeme getirerek süfli emellerine ulaşmak istemektedirler. Bu senaryonun da başarısız olduğu, uyanık ve firaset sahibi aziz milletimizin fazla rağbet etmemesinden anlaşılmaktadır.
Fazla rağbet görmese de, bu mesele gündemde tutulmaya ve üzerinde yerli yersiz spekülasyonlar yapılmaya devam edilmektedir.
Öyleyse gerçek Aleviliğin ne olduğunu ve Hz.Ali(k.v.)'nin yüce kimliğini, istismara meydan vermeyecek bir kesinlikte tesbit etmeliyiz. Ancak bunu yaptıktan sonra Aleviliğin ne olmadığını anlayabilir ve istismarcıların oyunlarını boşa çıkarabiliriz.

Alevilik Nedir?

Alevilik; Hz.Ali(k.v.)'yi sevilmesi gerektiği kadar sevmek ve onun yoluna şuurlu bir şekilde bağlı kalmaktır.
Hz.Ali(k.v.)'yi sevenleri ve ona bağlı olanları, tarihi bilgilerimiz ışığında iki gurupta mütalaa edebiliriz:
Birincisi, onu yüce faziletlerinden, ahlaki ve ilmi kemalâtından ve Ehl-i Beyt'ten olmasından dolayı sevenler. Başka bir ifadeyle; Allah ve Resulü övdüğü ve 'sev' dediği için sevenler. Ikincisi, siyasi sebeplerden dolayı onu sevenler ve bağlananlar.
Ehl-i Beyt'i ve dolayısıyla Hz.Ali(k.v.)'yi sevmek; hangi mezhep ve meşrepten olursa olsun her Müslümanın görevidir. Önce bu husustaki ilahi buyruğu dinleyelim:
"Ey Ehl-i Beyt (Peygamberin ev halkı)! Allah, sizden kiri gidermek ve sizi tertemiz yapmak istiyor."(el-Ahzab, 33)
Ehl-i Beyt; -en yaygın kanaate göre- Peygamber Efendimizin evlatları, eşleri, torunları olan Hz.Hasan ve Hz.Hüseyin ve damadı Hz.Ali(k.v.)'dir.
Rivayete göre; Allah Resulü, bir sabah sırtında siyah kıldan bir abayla dışarı çıkıyor. O sırada kızı Hz.Fatıma, damadı Hz.Ali; sonra da, torunları Hz.Hasan'la Hz.Hüseyin geliyor ve Sevgili Peygamberimiz, her geleni abasının altına aldıktan sonra sonunda yukarıdaki âyeti okuyarak şöyle dua ediyor: "Ey Allah'ım! Bunlar benim Ehl-i Beytimdir. Onları günahtan uzak tut!"
Bakınız; Sevgili Peygamberimiz, bu hususta başka neler buyuruyor:
"Ben, size iki şey bırakıyorum: Kur'an ve Ehl-i Beytim. Onlara uyarsanız kurtulursunuz."
"Ben, kimin dostu isem Ali(k.v.) de onun dostudur."
"Ali(k.v.)'yi yalnız mü'minler sever; ona yalnız münafıklar buğz eder."
"Ali(k.v.)'ye bakmak ibadettir."
"Ali(k.v.)'yi seven, beni sevmiş olur. Ali(k.v.)'ye buğz eden, bana buğz etmiş olur. Ali'ye eziyet eden, bana eziyet etmiş olur. Bana eziyet eden de, Allah'a eziyet etmiş olur."
"Ben, ilmin şehriyim; Ali(k.v.) de, o şehrin kapısıdır."

Bu hadis-i şeriflerden kısaca şunları anlıyoruz:
Kur'an'dan sonra Allah Resulü'nün uymamızı istediği ikinci şey Ehl-i Beyt'tir. Bir hadiste; "Size iki şey bırakıyorum; onlara sımsıkı sarılırsanız yolunuzu asla şaşırmazsınız. Onlar da; Allah'ın kitabı Kur'an ve benim sünnetimdir," buyuruluyor. Ehl-i Beyt konusundaki hadisle bu hadisi birarada düşünürsek; demek ki Ehl-i Beyt, sünneti bizlere taşıyan ve sünneti en iyi öğrenebileceğimiz mübarek bir topluluktur.
Allah Resulü, dost olduğu insanlara dostlukta Hz.Ali'yi de ortak kabul ederek onun kendine yakınlığına işaret buyurmuş ve onu yüceltmiştir.
Hz.Ali'yi sevmenin bir mü'min tavrı ve görevi, ona buğz etmenin ise münafık alameti olduğu belirtilmiştir.
Yine Hz.Ali'yi sevmenin, Allah Resulünü sevmek; ona buğz ve eziyet etmenin, Allah Resulüne hatta Allah'a eziyet etmek olduğu bildirilmiştir. Çünkü Hz.Ali, Allah'a ve Resulüne son derece bağlıydı. Allah'ın Resulü, hicrete çıkacağı zaman onu yatağında yatmak üzere bırakmış, o da bunu, -canının tehlikeye gireceğini bile bile- kabul etmemiş miydi? Allah ve Resulünün sevdiklerine eziyet ve buğz etmek gayretullaha dokunur ve Allah, onlara harp ilan eder!
İlim şehri olan Allah Resulü'ne, Hz.Ali kapısından girilebileceği buyuruluyor. Yani Hz.Ali'yi tanıyabilen, ona ulaşabileni o, Sevgili Peygamberimize taşıyordu. Peygamber Efendimiz, ona bazı manevi ilimlerin sırlarını telkin buyurmuş; o da, insanları Allah Resulü adına irşad etmişti.
Işte bütün bu ve daha nice sebeplerden dolayıdır ki; bütün Müslümanlar, Ehl-i Beyti ve Hz.Ali'yi sevmekte asla kusur etmemelidirler.
Bu sevginin tezahürüdür ki; beş vakit namazımızda 'Salli' ve 'Bârik' dualarını okurken; "Allahümme salli alâ-Muhammedin ve alâ âli-Muhammed: Allah'ım, Muhammed(s.a.v.) ve Ehline rahmet et! / Allahümme bârik alâ-Muhammedin ve alâ âli-Muhammed: Allahım, Muhammed (s.a.v.) ve Ehl-i Beytine bereket ver!" deriz. Bunu, 'dinin direği' olan ibadetimizin gereği olarak yaparız.
Bu sevginin bir tezahürüdür ki; asırlardan beri doğan çocuklarımıza en çok Ali, Hasan, Hüseyin, Fatıma isimlerini koyarız ve hep onlara benzesinler diye bunu yaparız. Ayrıca bu isimler çağrılınca; hep Ehl-i Beyt'in, Ashabın ve Allah Resulünün hatırası canlanır zihinlerimizde.
Bu sevginin tezahürüdür ki; camilerimizi Allah(c.c.), Muhammed(s.a.v.), Ebubekir(r.a.), Ömer(r.a.), Osman(r.a.) levhalarının yanı sıra Ali(k.v.), Hasan, Hüseyin ve Fatıma(r.ah.) levhalarıyla süsleriz. Hz.Ali'nin namaz kılarken şehit edildiği camide, onun asılı duran isminin yanı başında ibadet ederken bizler de şehadet şuuruyla bileniriz. Hz.Hüseyin'in ismini görür Kerbela'yı hatırlar ve fitnelere karşı uyanık olmayı öğreniriz. Hz.Hasan'ın ismine bakar, kahpece zehirlenişini hatırlar, düşmanın her türlü hilelerine karşı tedbirli olmayı öğreniriz. Hz.Fatımatü'z-Zehra'nın levhasına kemâl-i edeple bakar, Allah Resulünün; "Fatıma, cennet kadınlarının efendisidir," hadisini hatırlarız. Onu, bütün kadınlarımıza örnek gösterir, özendiririz.
Şunu da yeri gelmişken zikretmeden geçmeyelim:
Birçok Ehl-i Sünnet meşrebinin piri olarak Hz.Ali kabul edilir ve Peygamber Efendimizden hemen sonra Hz.Ali, Hz. Hasan-Hüseyin'e dua ile ve onlardan himmet istenerek zikrullaha devam edilir. Bir Ehl-i Sünnet, Nakşi meşrep ve evliyaullahın zirve şahsiyetlerinden olan Imam-ı Rabbani(k.s.) bakınız meşhur Mektubât'ında ne diyor:
"Insanları Allah'a ulaştıran yol ikidir: Birinci yol, kurb-u nübüvvete taaluk eden (peygamberliğe yakınlığa ait) yoldur: Asaleten bu yoldan ulaşanlar enbiyâdır. Onlara, salât ve selâm. Bir de onların ashab-ı kirâmı...Ikinci yol, kurb-u velâyet(evliyâullaha yakınlığa ait yol)tir. Allahu Teâlâ'nın umum veli kulları bu yoldan ulaşırlar. Bu yolun muktezası(gerekli şahsiyeti) ve reisi Hz.Ali Murtezâ'dır. Allah(c.c.) onlardan razı olsun. Resulullah'ın(s.a.v.) mübarek ayağı, onun mübarek başı üzerinde gibidir. Hz.Hasan, Hz. Hüseyin ve Hz.Fatıma bu makamda onunla ortaktırlar. Onlardan sonra bu ulvi vazife Abdülkadir Geylâni'ye verilmiştir. Kutuplardan olsun, nücebâdan olsun, aktâb olsun hepsi onun tavassutu (manevi aracılığı ve yardımı) ile Allah'a ulaşırlar."(534. Mektup)
Evet, bir ehl-i meşreb Sünni'nin manevi kemalâtı için Hz.Ali ve Ehl-i Beyt bu derece mühimdir. Hal böyle olunca; onları sevmek ve onlara bağlılık hususunda nasıl kusur edilebilir?

Sevmenin Ölçüsü

Hz.Ali'yi ve Ehl-i Beyti; -ister Alevi, ister Sünni olsun- her Müslüman can u gönülden sevmektedirler. Bu gerçek, tarih boyu değişmemiştir. Ancak, her şeyde olduğu gibi bu hususta da ifrat ve tefrite düşmemelidir. Ne büyük bir firasettir ki; kendini sevme hususunda hataya düşülebileceğini sezen Hz.Ali(k.v.), manidar ve gerçek ölçüyü koyucu uyarısını ta baştan yapmıştır:
Ahmed b. Hanbel Hz.Ali radıyellahü anh'tan şunu rivayet etmiştir:
“Beni, Resulüllah sallallahü aleyhi ve sellem çağırdı ve buyurdu ki; ‘ Sende Isâ'ya benzer bir yön vardır. Yahudiler onu öylesine horlamışlardır ki, anasına iftira bile etmişlerdir. Hıristiyanlar da öylesine sevmişlerdir ki, onu kendisine layık olmayan bir yere indirmişlerdir.' (Hz. Ali şöyle devam etti:) Dikkat edin, iki grup, benim hakkımda kendilerini gerçekten mahvedeceklerdir: Birisi sevenlerdir ki, beni bende olmayan şeylerle öveceklerdir. Diğeri de horlayanlardır ki, bana olan kinleri onları bana iftiraya zorlayacaktır. Bakın, ben peygamber değilim. Bana vahiy gelmez. Ama ben gücümün yettiği kadar Allah'ın kitabına ve Resulüllah'ın sünnetine uygun iş yaparım. Size, Allah'a boyun eğmeyi emrettiğim sürece- hoşunuza gitse de gitmese de bana boyun eğemek görevinizdir.”(Ahmed b. Hanbel, Müsned, I/160)

1-2-3-4 İleri >

 

 
 
alt_banner