ust_banner

sol_blok

ANA SAYFA
 
KURAN-I KERİM

HADİSLER
İNCELEME - ARAŞTIRMA
GÜNDEM YAZILAR
BAŞKA HAKİKATLER
MİFTAHU'L-CENNEH
(Cennetin Anahtarı)
<< Tamamını Oku >>
 
EKÜMENİK KUTSAL KİTAP
<< Tamamını Oku >>

Apokrif Kitaplar

Kitab-ı Mukaddes
 
Linkler
İletişim

"(Resûlüm) de ki:
Ey Ehl-i Kitap!
(Yahudi ve Hıristiyanlar!) Sizinle bizim aramızda müşterek olan bir söze geliniz: Allah'tan başkasına tapmayalım; O'na hiçbir şeyi eş tutmayalım ve Allah'ı bırakıp da kimimiz kimimizi ilahlaştırmasın. Eğer onlar, yine yüz çevirirlerse, işte o zaman; 'Şahit olunuz ki, biz Müslümanlarız' deyiniz." (Âl-i İmran S., 64)

ALEVÎLİK NE DEĞİLDİR?
/ 3 /
Hakkı Bayraktar

< Geri 1-2-3-4 İleri >

Bundan önceki yazılarımızda; Hz.Ali(k.v.)'yi müsbet manada sevmenin gereğinden, onu siyasi çıkarları için sevenler/sevmiş görünenlerin açtığı fitne çığırından tarihi süreci içerisinde detaylıca bahsederek, geçmişten ders almak ve artık yeni oyunlara gelmemek gerektiğini vurgulamıştık. Bu ve gelecek yazımızda ise; Anadolu Aleviliği'nin tarihi temellerinden ve bugünkü duruma geliş aşamasından bahsederek Islam'ı doğru anlama ve bütünlüğümüzü / gücümüzü parçalamak isteyenlerin emellerine alet olmamak hususundaki son tesbit ve uyarılarımızı yapmış olacağız.

Anadolu Aleviliğinin Ortaya Çıkışı ve Gelişmesi

Şiilik, genelde bir fırka ve mezhep halini almış olsa da bugün ülkemizde anlaşıldığı ve yaşandığı şekilde Alevilik, bir fırka ve bir mezhep değildir. Ehl-i Beyt muhabbetini temel alan, fakat zamanla sapmalar göstererek bugünkü haline ulaşmış bir 'tarikat' diyebiliriz. Araştırmacı ve tarihçilerin bu husustaki tesbitlerini özetlersek:

"Timur, Yıldırım Bayezid'i yendikten sonra Anadolu'dan aldığı otuzbin kadar esiri Iran'a götürmüştü. Bunları Erdebil'e yerleştirmişti. Bunlar zamanla, Şah Ismail'in dedesi olan ve Erdebil Şeyhi olarak bilinen Şeyh Ali'ye intisab ettiler ve ondan tarikat dersi aldılar. Bir süre sonra Timur, arasıra ziyaretine gittiği şeyhin kendisinden bir arzusu olup olmadığını sorduğunda şeyh; 'Hiçbir dileğim yok, sadece Anadolu'dan esir olarak getirmiş olduğun Türkleri serbest bırakmanı istiyorum,' dedi. Timur, şeyhin bu arzusunu memnuniyetle kabul etti ve onları serbest bıraktı. Şeyhin bu sofilerinin bir kısmı Anadolu'ya döndü.

Erdebil Şeyhi, Anadolu'ya dönen müritleriyle alakasını devam ettirdi. Erdebil Şeyh'inin tarikatında Hz.Ali muhabbeti esas alındığı için, bu tarikata devam edenler Hz.Ali sevgisiyle tamamen boyandılar. Bunlara bu vasıflardan dolayı 'Alevî' denildi. Aslında bu esirlerin ecdadı ve kendileri, bu tarikat ile intisab kuruncaya kadar Ehl-i Sünnet itikadında idiler.

Bu şeyhin asıl maksadı; gerek Iran'da, gerekse Anadolu'da müritlerini çoğaltarak irşad postundan saltanat tahtına, şeyhlikten şahlığa geçmekti. Ancak bu arzusuna nail olamadan ölünce, yerine oğlu Şeyh Cüneyd geçti. O da, babasının gizli emellerini sürdürmeye devam etti. Bunu hisseden o zamanın Iran hükümdarı Cihanşah, kendisini Iran'dan sürdü. Bunun üzerine Şeyh Cüneyd, Anadolu'ya geldi. Onun altı yıl süren bu Anadolu ziyareti, tarikatına çok mürid kazandırdı.

Şeyh Cüneyd de, babasının akıbetine uğradı. Yerine geçen oğlu Şeyh Haydar da aynı gayeyi takip etti. O da, siyasi maksadına nail olamadı. Nihayet oğlu Şah Ismail, babasının ve dedelerinin rüyalarını gerçekleştirmeye -maalesef- muvaffak oldu. Onüç yaşında iken Anadolu'daki müritlerinden teşkil ettiği bir orduyla, o gün Iran'da hakim olan Akkoyunlular'a harb ilan etti ve Akkoyunlu hükümdarını devirerek irşad postundan saltanat tahtına çıkmaya muvaffak oldu ve 'Safeviler Devleti'ni kurdu.

Bununla beraber Şah Ismail, Anadolu'dan elini çekmedi. Birçok halifeler göndererek nüfuzunu kuvvetlendirmek için çalıştı. Bu çeşit faaliyetler, Çaldıran Muharebesine kadar artan bir hızla devam etti. Bu muharebeden sonra, Iran' la Osmanlı Devleti arasında kesin hudutlar çizildi. Böylece; Erdebil sofileriyle Anadolu arasındaki irtibat kesilmiş oluyordu. Bunun neticesi olarak; Anadolu'daki müritler, pirlerin tesirinden gitgide uzaklaştılar. Zamanla yanlış kanaatlara sahip oldular. Kendileri dışında kalan Müslümanların, Ehl-i Beyt'e gerektiği gibi muhabbet beslemedikleri zannına kapıldılar. Bu düşünce zamanla soğukluğa ve ihtilafa dönüştü.

Bu ihtilaf neticesinde; Erdebil Tekkesine bağlı Anadolu Türkleri, medreseden uzak kaldılar. Itikada, ibadete vb. ait birçok hükümleri gereği gibi öğrenemediler. Sadece babadan oğula intikal eden bir takım telkinlerle iktifa ettiler. Diğer Müslümanlarsa, bunlarla yakın alaka kuramadı. Ölçüsüz münakaşalar, yersiz ithamlar ve sorumsuz davranışlarla aradaki soğukluk gittikçe büyüdü ve derin bir ayrılığa dönüştü. Buna bir de idarecilerin ihmali eklenince, Anadolu Müslümanları arasında Sünnilik ve Alevilik şeklinde bir ikilik ortaya çıktı."(*)

(*): Prof. Dr. Walter Hinz, Uzun Hasan ve Şeyh Cüneyd, Çev.: Tevfik Bıyıkoğlu, Türk Tarih Kurumu Yayınları, IV. Seri, no: 5 s.9 / Bekir Kütükoğlu, Osmanlı-Iran Siyasi Münasebetleri, Ist. Ü. Ed. Fak. Yayını s.7 / Bu kaynakları referans alarak: Mehmet Kırkıncı, Alevilik Nedir? s.51 / Ayrıca bak: Prof. Dr. Faruk Sümer, Safevi Devleti'nin Kuruluşu ve Gelişmesinde Anadolu Türklerinin Rolü, s.2

< Geri 1-2-3-4 İleri >

 
alt_banner